Home / Genel / Adım ve Gölge: Bırakalım Bayramını Burjuvazi Kutlasın! – H.Cengiz GÜLTEKİN

Adım ve Gölge: Bırakalım Bayramını Burjuvazi Kutlasın! – H.Cengiz GÜLTEKİN

Bundan 106 yıl önce, 19 Mayıs 1919 sabahı, Bandırma Vapuru Samsun’un dalgalarına değdi. Bir paşa karaya adım attı; resmi tarih o adımı “kurtuluş” diye yazdı. Oysa o sabah, Anadolu’nun çok dilli, çok renkli ruhuna bir gölge düştü. O adım, bir ulus-devletin taşlarını döşerken, eşitlik düşünü de toprağa gömdü.

Samsun’a çıkan yalnızca bir komutan değildi. İttihatçı rüzgârların taşıdığı bir projeydi bu. Türk-Sünni kimliği merkeze koyan, otoriter bir modernlik hayali. Anadolu’nun Kürtleri, Ermenileri, Rumları, Alevileri, Çerkesleri -yani o kadim senfoni- bu hayalde yer bulamadı. Kürtler dağlara sığındı, Ermeniler sürgün yollarında kayboldu, Rumlar denizlere bırakıldı, Aleviler gökyüzüne bakarak beklemeye mahkûm edildi. Bu yürüyüş, halkların değil, bir “tek millet” masalının yürüyüşüydü.

Mustafa Kemal’in Samsun’da attığı adım, Osmanlı’nın merkeziyetçi mirasını seküler bir kılığa büründürdü. Ama bu sekülerlik, özgürlük değil, tahakküm getirdi. Feroz Ahmad’ın sözleriyle bu, “burjuva cumhuriyetinin, halk egemenliği maskesi altında sınıf iktidarını ördüğü” bir süreçti. Asker-sivil bürokrasi, halkların hafızasına el koydu. 1921 Anayasası’nın halkçı fısıltıları, 1924’te otoriter bir sessizliğe boğuldu. Koçgiri, Ağrı, Dersim… O haritada “ayrık otlar” sayılan her direniş, ateşle biçildi.

“Anadolu kendi hikâyesini yazamadı,” der Masis Kürkçügil. Ona yazılmış bir metin ezberletildi; inkarla, yasakla, unutturmayla örülmüş bir metin. Kürtçe bir ninni suç, Alevi bir deyiş sakıncalı, Ermeni bir ağıt yasaktı. Bu sessizlik yalnızca geçmişi değil, geleceği de çaldı. Halklar kendi dillerinde hayal kurma hakkını yitirdi.

Bugün 19 Mayıs’ı “kurtuluş”un başlangıcı diye ananlar, o sessizliği kutluyor. Oysa bu, bir ihtimalin -sosyalist bir Anadolu’nun, halkların kardeşçe bir arada var olacağı bir geleceğin- gömülüşünün yıl dönümüdür. Bandırma’ya atılan adım, burjuva düzeninin inşasının ilk adımıdır. Artık o gölgeden çıkma ve gelecek için kendi öz adımlarımızı atma zamanı çoktan gelmiştir.

Sosyalistler için bu adım, Kemalist “kazanımlar”a tutunmak değil; halkların kazanacağı bir ufku inşa etmek olmalıdır. Ne Osmanlı’nın hiyerarşik çok ulusluluğuna ne de Cumhuriyet’in tekçi ulus-devletine geri dönebiliriz. Bize gereken; Rojava’nın özerk sokaklarında, Sovyetlerin erken dönemindeki çok dilli dayanışmada filizlenen bir ihtimaldir: halkların kendi hikâyelerini yazdığı, emeğin köleleştirilmediği, kolektif bir iktidar.

O sabah karaya atılan adım, bir halklar mozaiğinin susturuluşunun ilk adımıydı.
Ama “susturulanlar” dağlarda, sokaklarda, grevlerde, direnişlerde halen konuşuyorlar. Biz, o sesleri toplayarak çıkacağız karaya.
Bir vapurla değil; bir yürüyüşle, bir isyanla, bir sevdayla. Yitip giden bir ülkeyi koruma derdine düşmeden, özgür geleceğimizi kendimiz kuracağız; emekle, kardeşlikle, aşkla-aşkla-aşkla…

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir