Home / Genel / Devrim, İnsanın Kendi Zamanını Geri Almasıdır – Deniz Can Aydın

Devrim, İnsanın Kendi Zamanını Geri Almasıdır – Deniz Can Aydın

“Zamanı Mülksüzleştiren İnsanı Da Mülksüzleştirir”

Yaşamın anlamı üzerine Marksist bir ontoloji denemesi yapmak, devrim meselesiyle de bağlantılı bir girişimdir. Nitekim mülksüzleştirilen sadece insan değildir.

I-) Zamanın Mülkü Kime Aittir?

İnsan, kendi zamanını kaybettiği anda esasen özgürlüğünü de yitirmiştir. Kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışıyla derinlemesine görülen şey, sadece emeğin değil zamanın da üretim sürecine zincirlenerek gasp edilmesi olmuştur. Artık yaşam dediğimiz olgu birikim rejiminin bir aracı; saat dediğimiz ise sömürü olgusunun bir ölçüsü olarak örgütlenmiştir.

Marksizm’deki ifadesiyle zaman, servetin ölçüsüne dönüştüğü anda insanın yaşamı bir meta halini alacaktır. Bu yüzden modern çağda kölelik olgusu bileklerimizdeki zincirlerle değil dakikalarla ölçülen yaşamlarımız üzerinden sürdürülmektedir. Kapitalizm, insanlığın ve yaşamın varoluşunun üzerinden geleceğimizi satın almaya çabalamaktadır ancak bu alışveriş adil bir alışveriş değildir.

G.Debord’un gösteri toplumunda işaret ettiği üzere bugün boş zaman olarak adlandırdığımız olgu bile esasen boş zaman anlamına gelmemektedir. Nitekim boş zaman dediğimiz olgu, bu düzen içerisinde iş zamanının bir uzantısı olarak var olacaktır. “Eğlence sisteminin” kendisini yeniden üretmesi olarak var olan bu “boş zaman” insanın mola verdiğini sanarken esasen üretim sürecinin ritmini korumaya devam etmesidir. H.Marcuse üzerinden ilerlersek boş zaman dediğimiz olgu bir sonraki iş gününe hazırlanmak için sunulmuş sözde özgürlük biçimidir. Aslında dinlenme denilen anda bile sermayenin disiplinine tabi kılındığımız bir yaşam içerisinden konuşuyoruz. Bu düzen insanı, çalışmadığı anlarda dahi üretim süreçlerine uyum sağlamaya çalışan tek boyutlu bir varlığa dönüştürmektedir. Sadece insanın emeği değil bilinci ve duyguları da üretim sürecine pazarlanır hale gelmektedir. Bu sahte boşluk, aslında “yaşamın yabancılaşmış biçimidir.

Benjamin’den hareketle “kapitalist zamanın her saniyesi, ölçülmüş bir köleliktir.”
İnsan, dinlendiğini sanırken yalnızca sistemin devinimini sürdürmektedir.
Böylece yaşamın kendisi, üretimle değil, yeniden üretimle tanımlanır.

II-) Devrimin Zamansal Anlamı Üzerine

Devrim, yalnızca siyasal iktidarın ezilenler adına ve namına el değiştirmesi değildir; devrim, zamanın kolektif mülkiyetinin yeniden inşa edilmesidir. Kapitalist düzen, zamanı parçalara ayırarak insanın yaşamını bir tür denetim altına almaktadır Üretim, eğitim, tüketim, tatil gibi her alan ayrı bir kontrol alanıdır. Bu bölünmüşlük içinde insan, kendi ritmini yitirmektedir. Zaman artık onun değil, sistemin malı haline gelmiştir. Yaşam, birikimin sürekliliğini sağlayan bir döngüye dönüşür. İnsan, içinde yaşadığı zamanı tüketirken, aslında tüketilen hep kendisidir. Kendisini nerede ve hangi anda, hangi anın diliminde var olacak şekilde konumlandırdığını bilemeyecek hale gelen insan, nihayetinde yitip gitmektedir.

Oysa devrim, bu parçalanmış zamanı yeniden birleştiren büyük kopuştur. Devrimci düzen, zamanı bir üretim aracı işlevlendirmesinden çıkarır; onu yaşamın toplam ritmi ve tarihin özbilinci haline getirir. Artık saatler sermayeye değil, insanın var oluşuna hizmet edecektir. Gelecek, yeniden halkın iradesine açılacaktır. İnsan ilk kez, kendi yaşamının zamanını örgütleyebildiğinde, tarihin öznesine dönüşür. İnsan, devrimle yeni insanın inşası sonucunda gerçek anlamıyla insanlaşacaktır. Çünkü insanca yaşayacaktır.

Yine Walter Benjamin’in ifadesiyle devrim, geçmişin kurtuluşu için atılmış bir sıçrama anlamına gelmektedir. Bu sıçrama, zamanın doğrusal akışını bozacak; tarihin ağırlığını dağıtacak, geleceği yeniden icat edecektir. Devrim anı, kronolojiyi kıran o benzersiz andır — geçmişin yüküyle gelecek arzusu arasındaki elektriklenmedir. Nihayetinde zamanı örgütleyen sınıf, iktidarı da örgütleyebilecektir. Bu nedenle devrim, tek başına tarihsel bir olay değil, zamansal bir iradedir.

İnsan, kendi zamanını geri aldığında artık yalnız bir birey değil, tarihin iradesine dönüşecektir. Çünkü zamanı elinden alınmış bir insan, sadece sömürülen değil, sessizleştirilen ve yok edilen insandır. Devrim, bu sessizliği bozan büyük yankıdır. Ve her devrimci eylem, zamanın üzerindeki bu mülkiyet perdesini yırtarak başlar. Ve belki de devrim, tam da bu yüzden bir tarih değil, bir zaman bilinci meselesidir. Çünkü insan, kendi zamanını geri aldığında yalnız dünyayı değil, kendisini de değiştirecektir. Zamanın akışıyla birlikte sürüklenmek yerine, o akışın yönünü belirlemeye başladığında artık sadece yaşayan bir varlık değil, kendi yaşamının kurucusu olacaktır. Devrim, insanın zamanı yeniden sahiplenme cesaretidir; kendi ömrünün efendisi olma iradesidir. Zamanı kurtarmadan insan kurtulamaz — çünkü kurtuluş, insanın kendi zamanını özgürleştirdiği anda başlar.

III-) Yaşamın Anlamı Üzerine: Zamanın Devrimci İçeriği

Zaman, insanın kendini gerçekleştirme alanıdır; bu alan gasp edildiğinde, yaşam da anlamını yitirecektir. Kapitalist toplumda yaşam, birikimin sürekliliğini sağlayan bir işlev haline gelmektedir. İnsan, yaşamak için değil, üretim çarkını döndürmek için vardır. Zamanın her saniyesi ölçülür, planlanır, denetlenir.
Oysa yaşam, ölçülmek için değil, dönüştürülmek için vardır.

Kapitalist üretim tarzı zamanı metalaştırdıkça, insanın varoluşu da metalaşacaktır. Yaşam, emek gücüyle, performansla, üretkenlikle ölçülür. İnsan, kendi zamanının efendisi olmaktan çıkar; kendi hayatının yöneticisi değil, izleyicisi olur. Böylece her gün yaşar ama hiçbir günü kendine ait değildir. Modern insan, sürekli meşguldür ama hiçbir şeye dokunmaz; zamanı akar, ama o akışta kendisini bulamaz.

Gerçek anlamıyla yaşamak, zamanı geri almakla mümkündür. Devrimci bilinç, tam da burada başlar: İnsan, kendi zamanını yeniden örgütlemeye başladığında yaşamı da yeniden kurmaya başlayacaktır. Çünkü yaşam, zamanın devrimci içerikle doldurulduğu andır.
Bir toplumun özgürleşmesi, yalnız üretim araçlarının değil, zamanın da paylaşımıyla ölçülür. Gerçek özgürlük, boş zamana sahip olmak değil, zamanı ortaklaştırmaktır.

Lefebvre’de ifadesini bulduğu üzere devrim, gündelik hayatın eleştirisidir. Bu cümle, yaşamın anlamını yeniden kurmanın anahtarıdır. Devrim, yalnız siyasal alanı değil, gündelik olanı da dönüştürür. Uyku düzeninden sevgililiğe, sofradan sokağa, her şeyi yeniden insanca biçimlendirir. İnsan, artık zamanın taşıyıcısı değil, yaratıcısı olur. Yaşam, yeniden bir özgürlük alanına dönüşür.

Fakat özgürlük bir lüks değil, bir zorunluluktur. Gerçek özgürlük, zamanı istediğince harcamak değil, anlamlı biçimde kurmaktır.
Devrimci özne, zamanı rastlantısal değil, bilinçli biçimde yaşayandır. Her eylem, tarihin bir saniyesine kazınmış bir iradedir. Yaşamın anlamı, işte bu bilinçli varoluşta saklıdır: Zamanın devrimci inşasında.

Çünkü yaşam, doğanın armağanı değil, insanın tarihsel emeğinin ürünüdür. Kapitalizmin “yaşam” dediği şey, aslında düzenli bir ölüm biçimidir — fark edilmeden yaşanan, ritmik ve sessiz bir ölüm.
Oysa devrim, yaşamı yeniden icat etme iradesidir.

Ölmek nedir ki?
Tutsak düşmek, kavgada yenilmek
Bunların hepsi, zamanı geri alma kavgasının içindedir.
Bunları yaşamamak için yaşamak — yaşam değildir ki!
Bu, köleliğin sürekliliğidir; insanın kendi zamanından sürülmesidir.

Gerçek yaşam, kaybetme ihtimalini göze alarak yaşanır.
Çünkü yalnızca mücadele edenler, kendi zamanlarını hak ederler.
Yaşam, bu yüzden sadece var olmak değil, varoluşu dönüştürme cesaretidir.
Devrim, insanın hem yaşamına hem ölümüne anlam kazandıran bu cesaretin adıdır.
Ve belki de yaşamın en yalın tanımı budur: Zamanın özgürleşmiş hâli.

IV-) Zamanın Ontolojisi ve Özgürleşme 

İnsan, kendi varoluşunu zamanın dışına süren bu mekanizmaların içinde kendisine yabancılaşmaktadır.

Marx’ın dediği gibi insanın özü, toplumsal ilişkilerin bütünüdür. Bu bütün, yalnız mekânda değil, zamanda da kurulur. Zaman, toplumsal ilişkilerin görünmez dokusudur. Bir toplumun karakteri, zamanı nasıl örgütlediğinde gizlidir. Feodalizm zamanı kutsallaştırmış, kapitalizm zamanı metalaştırmıştır. Devrim ise zamanı insanileştirmek zorundadır.
Çünkü özgürleşme, yalnızca mülkiyetin değil, zamanın da yeniden toplumsallaştırılmasıdır.

Özgürlük, zorunluluğun bilincidir. Bu düşünce, devrimci ontolojinin de temelidir: İnsan, tarihin yasalarını kavradığında, artık tarihin kurbanı değil, öznesi olur. Zamanın zorunluluklarını anlamak, onu aşmanın ilk adımıdır. Özgürleşme, işte bu bilinçle başlayacaktır: İnsanın kendi zamanını anlama, dönüştürme ve yeniden kurma yeteneğinde.

Zaman doğrusal değil patlamalı bir deneyimdir. Devrim, bu patlamanın kendisidir: Tarihin donmuş akışında bir yarık açmak, zamanı kurtarmak. Bu nedenle devrim, geçmişin tekrarı değil geleceğin yaratımıdır.
İnsan, kendi zamanını geri aldığında, artık yalnız yaşamaz; tarihle birlikte yaşar.

Zamanın ontolojisi, insanın kendi varlığını nasıl kavradığıyla ilgilidir. Kapitalist düzende insan, zamanın akışına teslimdir — her an bir sonrakine devredilir, hiçbir ana sahip olunamaz.
Oysa özgür insan, zamanı yaşar, tüketmez.
Zamanı yaşamak, onun bilincine varmaktır; her anı bir mücadele, her mücadeleyi bir an haline getirmektir.

İşte bu noktada devrim, sadece bir politik dönüşüm değil, bir varoluş biçimidir.

İnsan, ölümüyle bile zamanı dönüştürebilir. Çünkü ölüm, yalnızca yaşamın sonu değil, yaşamın anlamına dahil bir eylemdir. Bir özne için ölüm, yeri geldiğinde yenilgi değil; zamanı özgürleştirme iradesinin en yoğun hâlidir. Ölmek, zamanı kaybetmek değil; zamanı insanlaştırmanın en keskin biçimidir.


Sonuçta, zamanın ontolojisi özgürlüğün ontolojisidir.
Kölelik, zamanı dışsallaştırmak; özgürlük ise onu içselleştirmektir.
İnsan, kendi zamanını bilince taşıdığında hem yaşamın hem ölümün efendisi olur.
Zamanı mülk olmaktan çıkarıp yaşama dönüştürmek — işte devrim budur.

Ve nihayet:

Özgürleşme, insanın kendi zamanını düşünmeye, hissetmeye ve kurmaya başlamasıdır.
Zaman, insanın devrimde kazandığı en derin topraktır.
Çünkü insan, kendi zamanına sahip olduğunda, artık hiçbir efendiye ait değildir.

V-) Zamanın Kurtuluşu İnsanın Kurtuluşudur

Zamanı kurtarmadan insan kurtulamaz.
Çünkü insan, zamanı boyunca var olan; zamanı içinde düşünen, hisseden, dönüştüren bir varlıktır. Zamanı elinden alınmış bir insan, kendi yaşamının efendisi olamaz. Bu nedenle devrim, yalnızca iktidarın değil, zamanın da mülksüzleştirilmesidir.

Kapitalist düzen, zamanı ölçülebilir, satılabilir, yönetilebilir bir nesneye çevirmiştir. İnsan, artık kendi yaşamını değil, sistemin takvimini yaşar.
Oysa devrim, zamanı yeniden insanîleştirir. Zaman, yeniden emekleaşkladirenişleyaratıcılıkla örülür.
İnsanın zamanı, yeniden kendine ait olur.

Bu nedenle devrim, bir başlangıç değil, devamlılıktır — insanın kendi zamanını kesintisiz biçimde örgütleme iradesidir. Her an, tarihin sonsuzluğuna açılan bir çatlak olur; her eylem, o çatlağın içinden sızan bir ışık.
Ve o ışık, özgürleşmiş insanın yüzüdür.

Yaşamın anlamı, zamanı geri almaktır; zamanı geri almak, yaşamı yeniden kurmaktır.
Devrim, işte bu döngüyü kıran büyük iradedir:
İnsanı yeniden zamanın öznesi, tarihin kurucusu kılan irade.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir