Home / Lubunyalar / LGBTİ+ Mücadelesi ve Kesintisiz Devrim – Aytok

LGBTİ+ Mücadelesi ve Kesintisiz Devrim – Aytok

Bazı devrimler hâlâ başlamadı. Bazı devrimlerse çoktan başladı ama kimse fark etmedi. LGBTİ+ varoluş mücadelesi, tam da bu ikiliğin arasında, görünmez ama kesintisiz bir devrim pratiği olarak sürüyor. Çünkü norm dışı bir yaşam, düzenin izin verdiği alanlara sığmaz; o alanları sürekli yeniden kurar, yeniden bozar, yeniden tanımlar. Bu bir ideolojinin değil, bir yaşamın sürekliliğidir. 

Sosyalist mücadele yüzyıllardır kesintisiz devrimin gerekliliğinden söz eder. Fakat bu süreklilik çoğu kez yalnızca üretim ilişkilerinin, yalnızca sermaye ve emek arasındaki dengenin üzerine kurulmuştur. Oysa sermaye sadece emeği değil, kimliği de yönetir. Kimin makbul bir işçi olduğuna, kimin emeğinin görünür sayılacağına, kimin aşkının, bedeninin, sesinin duyulacağına karar verir. Eğer bir devrim bu sınırların ötesine geçmiyorsa, devrim değil, reformdur.

Bugün birçok sosyalist yapı, LGBTİ+ mücadelesini tali bir mesele olarak görmeyi sürdürüyor. Emek mücadelesi denince hâlâ akla cis-hetero erkek işçi geliyor. Kadın, trans, lubunya görünmez bir artıklık gibi kenara itiliyor. Oysa devrim yalnızca üretim araçlarının değil, hayatın yeniden paylaşımıdır. Bir trans kadının iş bulamaması, bir lezbiyenin sendika içinde ciddiye alınmaması, bir non-binary işçinin bedeninin sürekli tartışma konusu olması, tüm bunlar üretim ilişkilerinin dışına değil, tam merkezine aittir. Çünkü kimliğin inkârı, emeğin de inkârıdır.

Kapitalizmin en büyük başarısı, sömürüyü yalnızca ücretle ilişkilendirmemiş olmasıdır. Artık bedenler, arzular, kimlikler de piyasaya dahildir. Heteronormatif düzen bu piyasanın en işlevsel kurumu hâline gelmiştir: aile, doğurganlık, erkeklik, üretkenlik… Hepsi birer üretim hattıdır. Ve bu hattın dışında kalan herkes verimsiz, düzensiz, “fazla” ilan edilir. O yüzden kimliğini özgürce yaşayan birey sadece ahlaki değil, ekonomik bir tehdit olarak da algılanır. Kapitalizmin o çok sevdiği uyumlu beden imgesi, norm dışı varoluşlarda parçalanır. Bu parçalanma aslında devrimin kendisidir.

LGBTİ+ için kesintisiz devrim bir tarihsel strateji değil, yaşamanın başka bir biçimidir. Çünkü bu toplumda var olmaya devam etmek zaten devrimci bir eylemdir. Her sabah işe giderken kimliğini gizlemek zorunda kalan trans kadın işçi, bedenini tanımayan bir düzenin içinde yine de üretmeye, var olmaya devam eder. Her bir görünürlük anı, her bir direniş sözü, her bir “ben buradayım” cümlesi devrimin nabzını yeniden attırır. Bu devrim pankartlarda değil, nefeslerde sürer.

Sosyalist hareketin kendi içinden başlaması gereken bir yüzleşme var: 

Kesintisiz bir devrim ısrarı varsa, neden LGBTİ+ mücadelesi hâlâ sonra konuşulacak bir konu sayılıyor? 

Bu soru yanıtlanmadıkça kesintisiz devrim yalnızca bir slogandır, çünkü eşitlik özgürlükle buluşmadıkça devrim tam olamaz.

Devrim artık sadece iktidarın devrilmesi değil, tahakkümün tüm biçimlerinin çözülmesidir: patriyarkanın, heteronormativitenin, erkekliğin, normal olmanın iktidarının… LGBTİ+ mücadelesi bu çözülmeyi her gün yeniden yaşıyor. Bu yüzden bile, devrim LGBTİ+’lar olmadan mümkün değildir!

Kesintisiz devrim özgür bir nefeste sürer. Çünkü var olmak, görünür kalmak, yeniden ayağa kalkmak… Bunların hepsi devrimin sürekliliğidir. LGBTİ+ o devrimin içinde değil, ta kendisidir. Ve belki de devrim, bizlerin sessiz ama direngen varlığından öğrenecek en önemli şeyi henüz öğrenmedi: Devrim kimliği tanımayan bir dilde yarım kalır. Bizler, o yarım kalmış cümlenin devamını yazmak için kesintisiz devrimi, varoluşun süreğen bir düşünme ve direnme pratiğine dönüştürüyoruz. 

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir