
8 Mart Dünya Kadınlar Günü yalnızca ülkemiz için değil yaşam mücadelesi veren tüm Ortadoğu ve dünyadaki kadınlar için de şüphesiz çok önemli. Kadınlar gününün amacı kadını sadece annelikleri üzerinden yüceltmek için değildir. Kadının toplumda yaşadığı her türlü şiddeti ve ayrımcılığı haykıracağı geniş bir alandır. Kadınlar bir çiçektir gibi söylemler kadın bedenini ve varlığını güçsüzleştirmek ve kadını yalnızca anne rolünde değerlendirip saygı duymak ataerkinin ikiyüzlülüğünden başka bir şey değildir. Kadın yalnızca anne olduğu için saygı duyulacak bir varlık da değildir. Her birey bir birey olduğu için özel ve hürdür. Kadın hakları ve kadın sorunu yalnızca bir gün değil yılın her günü bilinmeli.
Yüzyıllardır süregelen erkek egemen sistemde kadınlar defalarca kez baş kaldırmışlardır. Eşit ve özgür yaşam için direnmişlerdir. Bu direnişlerden bir tanesi de 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün oluşmasında büyük rol oynamış ve gelecek diğer kadınlara birer mücadele mirası bırakmışlardır.
Sanayi devrimi sonrası sanayileşmenin hızla ilerlediği dönemde emek sermayesinin büyük bölümünü kadınlar oluşturuyordu. Özellikle tekstil fabrikalarında kadın emekçi sayısı erkek emekçilere göre daha fazlaydı. İşçi hakları henüz çok gelişmemişti. Çalışma ortamları sağlıklı ve güvenli değildi.
8 Mart 1857 de kadın direnişinin ilk büyük kitlesel grevi meydana geldi. New York da ki bir tekstil firmasında çalışan kadın işçiler erkek çalışanların aldığı ücretin yarısını veya üçte birini alıyordu. Üstelik herhangi bir sosyal hakları, sendikalaşma ve örgütlenme hakları da yoktu. Kadınlar kendi aralarında örgütlenerek ve mor giysiler giyerek grev başlattılar. Daha az mesai ve eşit ücret istiyorlardı. Yürüyüş yapıp seslerini daha geniş kitlelere duyurmak istediler lakin Polis eylem yapan kadınlara sert müdahalelerde bulundu. Bazı eylemciler gözaltına alındı ve yaralandı. Bu esnada Triangle Gömlek Fabrikasında çıkan yangında 129 kadın işçi hayatını kaybetti. Bu olay kadın işçilerin örgütlenme bilincini arttırdı ve bir dönüm noktası oldu. Daha sonraları bazı yıllarda da benzer taleplerle kadınlar kitlesel grevler düzenlemeye başladı.
1910 yılında Danimarka ‘nın Kopenhag kentinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı düzenlendi. Alman sosyalist lider Clara Zetkin kadın haklarına dikkat çekmek amacıyla uluslararası bir kadın günü ilan edilmesini önerdi. 17 ülkeden 100 kadın temsilcinin katıldığı konferansta bu öneri kabul edildi. Ancak henüz bir tarih belirlenmemişti. 19 mart 1911 de Almanya, Avusturalya, Danimarka ve İsviçre’de ilk defa Uluslararası Kadınlar Günü kutlamaları yapıldı. Bu yalnızca bir kutlama da değildi. Kadınlar oy hakkı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve eşit haklar talep ettiler.
8 Mart 1917 tarihinde Rusya’nın Petrograd şehrinde kadın işçiler Ekmek ve Barış sloganıyla büyük bir grev başlattı. Bu grev aynı zamanda Rusya’daki Şubat Devriminin fitilini de ateşledi. Devrimin ardından Sovyetler Birliği 1921 yılında 8 Mart’ı resmi olarak Dünya Kadınlar Günü ilan etti. Aynı yıl Türkiye de ilk kez 8 Mart etkinlikleri düzenlendi. Türkiye’de 8 Mart’ın yaygınlaşması ise BM’nin bugünü tanımasından sonra yani 1977’den sonra yaygınlaşmaya başladı. Aynı zamanda feminist hareketin de hem dünyada hem de Türkiye’de yaygın hale gelmesine olanak sağladı. O zamanlardan günümüze kadar kadınlar, yaşamda karşılaştıkları sorunlara, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla her 8 Mart’ta sokakları kuşatıyorlar.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda kadınların hak mücadelesinin, emeklerinin ve varlıklarının tanındığı, güçlü bir direnişin simgesidir. Kadınlar, tarih boyunca hem aile içinde hem de toplumsal düzeyde sayısız zorlukla karşılaştılar. Onların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, yalnızca bir hak talebi değil, aynı zamanda toplumun bütününün daha adil, eşit ve insana değer veren bir yapıya dönüşmesi için atılan büyük bir adımdır. Bugün, kadınların mücadelesi hala devam ediyor çünkü toplumsal eşitsizlikler, şiddet ve ayrımcılık her geçen gün birer engel olarak önümüzde duruyor. Bu engelleri aşmak, kadınların haklarını korumak, onlara güvenli bir yaşam sağlamak hepimizin sorumluluğudur.
Bu noktada, toplumsal değişimin öncüsü olma sorumluluğumuzun farkında olmalıyız. Kadınların yalnızca 8 Mart’ta değil, her an, her gün, her alanda eşit haklara sahip olması gerektiği bilinciyle hareket etmeliyiz. Varlığımızdan kaynaklı haklarımızın savunulması adına, 8 Mart’ı bir hatırlatma olarak değil, bir uyanış ve harreket günü olarak değerlendirmek gerekmektedir. Kadınlar artık sadece “yılın bir günü” hatırlanmak değil, yaşamları boyunca özgür olabilmek için mücadele verebilmeyi arzuluyor.
Dünya çapında kadınların yaşamına dokunan adalet, eşitlik, güvenlik gibi konularda daha fazla yol kat etmemiz gerektiği apaçık ortada. 8 Mart, bu mücadelenin yıldönümü değil sadece; bu, birlikte ses çıkararak, dayanışma içinde, her alanda eşitliği sağlamak için harekete geçmenin zamanıdır. Yalnızca kadınlar değil, toplumun her bireyi bu mücadelenin bir parçası olmalıdır. Hep birlikte, kadınların hayatlarına dair her türlü ayrımcılığı, şiddeti, tacizi ve cinsiyet temelli hak ihlallerini sona erdirmek için sesimizi yükseltmeli, adalet talep etmeliyiz.
Bu yazımda 8 Mart’ın çıkış sebeplerini ve kısa tarihini anlattım. Lakin dikkat çekmek istediğim bazı önemli şeyler var. 2025’e gireli henüz 65 gün oldu ve toplam 68 kadın katledildi ve hala İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun uygulanmıyor. Öldürülen tüm kadınların şiddete ve cinsel tacize tecavüze uğrayan tüm kadınların haklarını bu 8 martta da savunacağız. Sokakları morla kuşatacağız. Kadın mücadelesi tek bir kadın bile şiddete uğramayana kadar devam edecektir. Yaşasın kadın direnişimiz.