Home / Lubunyalar / Karanlığa Karşı Feminist Mücadele: Küfürle Değil, İnatla – Kolektif

Karanlığa Karşı Feminist Mücadele: Küfürle Değil, İnatla – Kolektif

Türkiye’de 19 Mart’tan bu yana yaşananlar, burjuva düzeninin krizinin derinleştiğini ve faşizmin devlet aygıtları eliyle tahkim edildiğini gösteren tarihsel bir kırılma anına işaret ediyor. Siyasal iktidarın baskıcı politikaları, halkın iradesini gasp eden kayyum atamaları, hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalar, faşizmin en karanlık yüzünü açığa çıkarıyor. Ancak bu baskıya karşı, Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara dökülen binlerce insan, toplumsal adalet ve özgürlük mücadelesini sürdürüyor. Faşizmin devlet aygıtlarıyla derinleşen tahkimatına karşı, sokaklar direnişin, isyanın ve hak arayışının merkezi haline geliyor.

Sokaklarda yankılanan sloganlar yalnızca bir rejime karşı duyulan öfkeyi değil, aynı zamanda adalet, eşitlik ve özgürlük taleplerini de dile getiriyor. Ancak bu süreçte, öfkenin dili çoğu zaman erkek egemen ve ırkçı söylemlerle şekilleniyor. Cinsiyetçi küfürler, homofobik ve transfobik ifadeler, özellikle Kürt ulusuna yöneltilen ırkçı tepkiler eril tahakkümün en görünür biçimleri olarak direnişin içine sızıyor. Oysa faşizm yalnızca baskı aygıtlarıyla değil, toplumu ayrıştıran, eşitsizliği pekiştiren ve eril tahakkümü yeniden üreten bir dil aracılığıyla da varlığını sürdürüyor. Bizler cinsiyetçiliğin, LGBTİ+ fobinin ve ırkçılığın birbirine yapısal olarak bağlı tahakküm biçimleri ve faşizmi besleyen damarlar olduğunu biliyoruz.  Bu nedenle direniş, yalnızca faşizme karşı değil; cinsiyetçi, ırkçı, ayrıştırıcı ve nefret söylemlerine karşı da bir mücadele olmak zorundadır. Çünkü direnişin kendisi kadar, onun nasıl örgütlendiği ve hangi araçlarla sürdürüldüğü de önemlidir.

Bugün kadınlar ve lubunyalar, feminizm odağında yalnızca kayyumlara, hukuksuz gözaltılara ve faşizme karşı değil, aynı zamanda mücadeleyi eril şiddetin cinsiyetçi, mizojin, LGBTİ+ fobik ve ırkçı diline karşı da direniyorlar. Gezi Direnişi’nde olduğu gibi, bugün de feministler direnişi daha kapsayıcı ve şiddetsiz bir söylem üzerinden inşa etmenin yollarını arıyor. Çünkü biliyoruz ki, dilin değişimi toplumsal dönüşümün en önemli adımlarından biridir. “Küfürle değil, inatla diren” şiarı da bu mücadeleden doğmuştur. Öfkemizi eril, cinsiyetçi, türcü, ableist,  fobik ve ırkçı bir dile hapsetmeden, yeni bir söylem inşa etmek mümkündür.

Direnişin gücü, sadece devletin baskısına karşı verilen mücadelede değil, aynı zamanda bu mücadeleyi daha kapsayıcı, eşitlikçi ve şiddetsiz bir dil üzerinden sürdürme kararlılığında yatmaktadır. Gerçek bir özgürlük mücadelesi, yalnızca sokakta var olmak değil, aynı zamanda o sokağın dilini ve ruhunu dönüştürmektir. Bugün mücadelemiz yalnızca kayyumlara karşı değil, bu çürümüş düzenin tüm tahakküm biçimlerine karşıdır. Bu doğrultuda, meydanları ve sokakları özgürleştirmek, birbirimizin sesini yükseltmek  adına kararlılığımızı sürdüreceğiz.

Feministler olarak bizler ,kadınlar ve lubunyalar, inatla var olmaya, direnmeye ve mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Karanlığa teslim olmayacağız! Küfürle değil, inatla diren!

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir